10 Mayıs 2021 Pazartesi

Pandemi ile mücadelede başarılı mıyız?

 

Kovid-19 pandemisi ortaya çıktıktan sonra ülkemizde ülkemizde en çok üzerinde durulan konulardan birini Türkiye'nin pandemi ile mücadelede başarılı olup, olmadığı oluşturdu. Ancak pandemide eleştirel yaklaşımın önemi başlıklı bölümde ayrıntılı şeklide tartıştığımız gibi pandemi sırasında üzerinde durulması gereken konu neyin iyi yapıldığı değil, neyin eksik yapıldığı olmalıdır. Çünkü pandemi, yayılımına engel olunamayan hastalık durumudur.


Pandemi ile başa çıkmada sürekli olarak ne kadar başarılı olunduğunun ortaya konulmaya çalışılması, güncel uygulamaların iyileştirilmesi amacına hizmet etmeyecek ve yaşanan durumun doğasına uygun düşmeyecektir. 


İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan ve 
Türkiye’nin koronavirüsle mücadelesini anlatan kitabın kapağı

Pandeminin ilk ortaya çıktığı günlerde olguların görüldüğü ülkelere seyahat kısıtlaması  getirilmesi sayesinde ülkemizde koronavirüs olgusunun görülmediği söylenmekteydi. Ancak sonradan yapılan çalışmalarda çeşitli ülkelerde ilk koronavirüs olgularının resmi makamlarca tespit edildiğinden haftalar öncesinde çıkmış olabileceği sonucuna ulaşıldı. Ayrıca olguların görüldüğü ülkelere seyahat kısıtlanması getirilmiş olsa da bu uygulama Türkiye'de koronavirüs olgusunun tespit edilmemesinin mantıklı bir açıklaması olamazdı. Çünkü kişilerin riskin yüksek olduğu ülkelerden henüz seyahat kısıtlaması getirilmemiş ülkeler aracılığı ile ülkemize gelmesi pekala mümkündü. Zaten ülkemizdeki ilk koronavirüs hastalarının bazılarını İtalya'dan Almanya'ya geçerek oradan Türkiye'ye dönen vatandaşlarımız oluşturdu. Pandeminin ortaya çıkmasında etkili olan etkenlerden birinin uluslararası hareketliliğin artmış olmasının oluşturduğu biliniyor. Bu koşullarda ülkenin kapılarını tamamen kapatıp, tüm dünya ile ulaşımı tamamen engellemedikçe ki, bunu uzun süreliğine yapmak olanaklı görünmemektedir, kısmi seyahat kısıtlamaları ile hastalığın ülkemize gelmesini önlemenin olanaklı olmayacağı ortadaydı.

Erken başlanan tedavi ile başarı sağlanmış olunduğu düşüncesi

Bilim dünyasında koronavirüs enfeksiyonu şu an için tedavisi olmayan bir hastalık olarak kabul ediliyor. Hastalığın kontrol altına alınmasına yönelik çalışmalar ise non-farmakolojik yöntemler başlığı altında sınıflandırılıyor. Koronavirüsün tedavisine yönelik kullanılmakta olan ilaçlar da deneysel tedavi olarak kabul ediliyor. Ülkemizde ise tedaviye yönelik kullanılan bazı ilaçların erken dönemde başlanmış olması, koronavirüsle başarılı mücadele edildiğinin gerekçelerinden birini oluşturmaktaydı. Bu görüşe göre tedaviye erken başlandığı için ülkemizde koronavirüse bağlı ölümler az görülmekteydi. Ancak bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar hastalığın tedavisi amacıyla kullanılan ilaçların ölümleri ya da hastaneye yatışları azaltmadığını gösteriyor. Türkiye'deki tedavi rehberine göre koronavirüs tanısı alan tüm hastalarda kullanılan favipiravir ve hidroksiklorokin etken maddeli ilaçlar dünyanın çoğu ülkesindeki tedavi rehberlerinde bulunmuyor. Hidroksiklorokinin başta tedavide kullanıldığı bazı ülkelerde ilacın etkili olmadığı, hatta bazı ölümcül yan etkilere neden olabileceği şeklindeki araştırma sonuçları sonrasında bu ilaç tedavi rehberlerinden çıkarılmış bulunuyor. Türkiye'de ise hidroksiklorokin ilacı 2021 mayıs ayına kadar koronavirüs tedavisinde kullanılmaya devam edildi. İlacı uzun süre koronavirüs tedavisinde kullanılmaya devam edilmesi ilacın etkili olup, olmadığı ile ilgili olarak bilimsel literatüre Türkiye'den katkı yapılması olanağını sağlamaktaydı. Ancak bu konuda ülkemizde uluslararası dergilerde yayınlanacak nitelikte çalışmalar yürütülemedi. Sonuç olarak eğer bu ilacı tedavide uzun süre kullandıysak, etkili olup olmadığını ortaya çıkaracak bilimsel çalışmalar neden bulunmuyor ve bu bilgi bilim dünyasının kullanımına neden sunulmadı? Eğer ilacın etkili olduğunu ortaya koyacak bilimsel veriler yoksa bu ilaç koronavirüs tedavisinde neden uzun süre kullanmaya devam edildi?

Ülkemizde pandeminin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın hastane verileri ve hastanecilik uygulamaları üzerinden pandemi ile başa çıkma arayışlarının sürüyor olması düşündürücüdür.

Türkiye'nin ilk günlerden bu yana pandemi ile mücadelede avantaj sağlayıp sağlamadığı uzun süre tartışıldığı bir başka konuyu ise hastane ve yoğun bakım yatak sayıları oluşturdu. Ülkemizde hastane ve yoğun bakım yatak sayısının yeterli olmasının ve şehir hastaneleri ile yeni hastanelerin yapılmış olmasının pandemi ile başa çıkmada başarının anahtarı olarak sunulduğu görülüyor. Oysa Kovid-19 olgularının yaklaşık %85'ini hastaneye yatması gerekmeyen hafif belirtilere sahip olan ya da hiçbir belirtisi olmayan hastalar oluşturmaktadır. Hastanede yatışı gereken Kovid-19 olguları buzdağının görünen yüzünü oluşturuyor. Toplumda hastalığın kontrolüne yönelik etkili çalışmalar yürütülemediği sürece hastane ve yoğun bakım yatak sayılarının ya da bunların doluluk oranlarının fazlaca bir anlamı bulunmuyor. Ülkemizde pandeminin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın hastane verileri ve hastanecilik uygulamaları üzerinden pandemi ile başa çıkma arayışlarının sürüyor olması düşündürücü olsa gerekir.

Deniz Akgün
Halk sağlığı uzmanı


Anahtar sözcükler

koronavirüs (34) çevre kirliliği (30) Kovid-19 (29) hava kirliliği (22) kanser (22) pandemi (21) iş sağlığı (16) beslenme (12) bulaşıcı hastalıklar (11) salgın (11) kalp hastalıkları (10) pestisid (10) çevrecilik (10) egzersiz (9) içme suyu (9) işe bağlı sağlık sorunu (8) bağımlılık (7) iş kazası (7) kalp krizi (7) koronavirus (7) obezite (7) çocuk sağlığı (7) aile planlaması (6) aşı (6) birinci basamak sağlık (6) diyabet (6) işçi sağlığı (6) yoksulluk (6) cinsel yolla bulaşan hastalık (5) gıda güvenliği (5) işsizlik (5) kısırlık (5) stres (5) ölüm (5) akciğer kanseri (4) astım (4) ekonomik durgunluk (4) grip (4) iş güvenliği (4) otizm (4) rahim kanseri (4) sağlık finansmanı (4) zihinsel işlev (4) Bisfenol A (3) Kuş gribi (3) allerji (3) antibiyotik (3) antidepresan (3) asbest (3) besin zehirlenmesi (3) depresyon (3) doğurganlık (3) erken ölüm (3) gebelik (3) iklim değişikliği (3) iş gerilimi (3) kollesterol (3) korunma (3) kızamık (3) meme kanseri (3) sağlık (3) tedavi (3) verem (3) vitamin (3) yaşam süresi (3) ABD (2) HPV (2) KOAH (2) MERS (2) Suriye (2) akciğer hastalıkları (2) arsenik (2) ağrı kesici (2) cinsel ilişki (2) cinsellik (2) endokrin bozucular (2) eşitsizlik (2) finansal kriz (2) genç (2) gonore (2) hastalık (2) ilaç direnci (2) inme (2) kent (2) kent sağlığı (2) kondom (2) koruyucu sağlık (2) kronik hastalıklar (2) madde bağımlılığı (2) migren (2) nükleer santral (2) okul (2) prostat kanseri (2) romatizma (2) sıtma (2) tarama (2) zoonoz (2) çocuk felci (2) üreme sağlığı (2) şeker hastalığı (2) GDO (1) H7N7 (1) H7N9 (1) SARS (1) akrilamid (1) alkol (1) ambalajlı su (1) aşı karşıtlığı (1) baharat (1) bel soğukluğu (1) benzen (1) beyaz et (1) biber gazı (1) boğmaca salgını (1) cezaevi (1) damar sertliği (1) difteri (1) doğum defekti (1) doğum riski (1) düşük doğum ağırlığı (1) egzema (1) endometriosiz (1) endometrium (1) enfeksiyon (1) erken doğum (1) erken püberte (1) eroin (1) evde doğum (1) gastroşisiz (1) gelir düzeyi (1) genetik hastalıklar (1) hafıza (1) halı (1) hastane (1) hipotiroidizm (1) ilaç (1) ishal (1) istismar (1) iç ortam kirliliği (1) kabakulak (1) kadın sağlığı (1) kadın ölümlülüğü (1) kahvaltı (1) kahve (1) kan kanseri (1) kellik (1) kentsel dönüşüm (1) klamidya (1) kortikosteroid (1) kuduz (1) kuru göz (1) kuru temizlemeci (1) lenfoma (1) maden (1) meme gelişimi (1) mezotelyoma (1) modern yaşam (1) nanoteknoloji (1) neoliberalizm (1) nörolojik hastalıklar (1) parkinson (1) perflorin (1) psikososyal stres (1) psoriasiz (1) ruhsal sorun (1) salmonella (1) sağlık çalışanları (1) sigara (1) silikosiz (1) tek sağlık (1) vaka tanımı (1) yaşlı (1) yaşlı sağlığı (1) özelleştirme (1)