Kovid-19 pandemisi ortaya çıktıktan sonra ülkemizde ülkemizde en çok üzerinde durulan konulardan birini Türkiye'nin pandemi ile mücadelede başarılı olup, olmadığı oluşturdu. Ancak pandemide eleştirel yaklaşımın önemi başlıklı bölümde ayrıntılı şeklide tartıştığımız gibi pandemi sırasında üzerinde durulması gereken konu neyin iyi yapıldığı değil, neyin eksik yapıldığı olmalıdır. Çünkü pandemi, yayılımına engel olunamayan hastalık durumudur.
Pandemi ile başa çıkmada sürekli olarak ne kadar başarılı olunduğunun ortaya konulmaya çalışılması, güncel uygulamaların iyileştirilmesi amacına hizmet etmeyecek ve yaşanan durumun doğasına uygun düşmeyecektir.
İletişim
Başkanlığı tarafından hazırlanan ve
Türkiye’nin
koronavirüsle mücadelesini anlatan kitabın kapağı
Pandeminin
ilk ortaya çıktığı günlerde olguların görüldüğü
ülkelere seyahat kısıtlaması getirilmesi sayesinde ülkemizde koronavirüs olgusunun görülmediği söylenmekteydi. Ancak sonradan yapılan
çalışmalarda çeşitli ülkelerde ilk koronavirüs
olgularının resmi makamlarca tespit edildiğinden haftalar
öncesinde çıkmış olabileceği sonucuna ulaşıldı. Ayrıca
olguların görüldüğü ülkelere seyahat kısıtlanması
getirilmiş olsa da bu uygulama Türkiye'de
koronavirüs olgusunun tespit edilmemesinin mantıklı bir açıklaması
olamazdı. Çünkü kişilerin riskin yüksek olduğu ülkelerden
henüz seyahat kısıtlaması getirilmemiş ülkeler aracılığı ile
ülkemize gelmesi pekala mümkündü. Zaten ülkemizdeki ilk
koronavirüs hastalarının bazılarını İtalya'dan Almanya'ya
geçerek oradan Türkiye'ye dönen vatandaşlarımız
oluşturdu. Pandeminin ortaya çıkmasında etkili olan
etkenlerden birinin uluslararası hareketliliğin artmış olmasının oluşturduğu biliniyor. Bu
koşullarda ülkenin kapılarını tamamen kapatıp, tüm dünya ile
ulaşımı tamamen engellemedikçe ki, bunu uzun süreliğine
yapmak olanaklı görünmemektedir, kısmi seyahat kısıtlamaları
ile hastalığın ülkemize gelmesini önlemenin olanaklı olmayacağı
ortadaydı.
Erken başlanan tedavi ile başarı sağlanmış olunduğu düşüncesi
Bilim dünyasında koronavirüs enfeksiyonu şu an için tedavisi olmayan bir hastalık
olarak kabul ediliyor. Hastalığın kontrol altına alınmasına
yönelik çalışmalar ise non-farmakolojik yöntemler başlığı
altında sınıflandırılıyor. Koronavirüsün tedavisine yönelik
kullanılmakta olan ilaçlar da deneysel tedavi olarak kabul
ediliyor. Ülkemizde ise tedaviye yönelik kullanılan bazı
ilaçların erken dönemde başlanmış olması, koronavirüsle
başarılı mücadele edildiğinin gerekçelerinden birini
oluşturmaktaydı. Bu görüşe göre tedaviye erken başlandığı
için ülkemizde koronavirüse bağlı ölümler az görülmekteydi.
Ancak bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar hastalığın
tedavisi amacıyla kullanılan ilaçların ölümleri ya da hastaneye
yatışları azaltmadığını gösteriyor. Türkiye'deki tedavi
rehberine göre koronavirüs tanısı alan tüm hastalarda kullanılan
favipiravir ve hidroksiklorokin etken maddeli ilaçlar dünyanın
çoğu ülkesindeki tedavi rehberlerinde bulunmuyor. Hidroksiklorokinin
başta tedavide kullanıldığı bazı ülkelerde ilacın etkili
olmadığı, hatta bazı ölümcül yan etkilere neden olabileceği
şeklindeki araştırma sonuçları sonrasında bu ilaç tedavi
rehberlerinden çıkarılmış bulunuyor. Türkiye'de ise
hidroksiklorokin ilacı 2021 mayıs ayına kadar koronavirüs
tedavisinde kullanılmaya devam edildi. İlacı uzun süre
koronavirüs tedavisinde kullanılmaya devam edilmesi ilacın
etkili olup, olmadığı ile ilgili olarak bilimsel literatüre
Türkiye'den katkı yapılması olanağını sağlamaktaydı.
Ancak bu konuda ülkemizde uluslararası dergilerde yayınlanacak
nitelikte çalışmalar yürütülemedi. Sonuç olarak eğer bu ilacı
tedavide uzun süre kullandıysak, etkili olup olmadığını ortaya
çıkaracak bilimsel çalışmalar neden bulunmuyor ve bu bilgi bilim
dünyasının kullanımına neden sunulmadı? Eğer ilacın etkili
olduğunu ortaya koyacak bilimsel veriler yoksa bu ilaç koronavirüs
tedavisinde neden uzun süre kullanmaya devam edildi?
Ülkemizde pandeminin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın hastane verileri ve hastanecilik uygulamaları üzerinden pandemi ile başa çıkma arayışlarının sürüyor olması düşündürücüdür.
Türkiye'nin
ilk günlerden bu yana pandemi ile mücadelede avantaj sağlayıp
sağlamadığı uzun süre tartışıldığı bir başka konuyu ise
hastane ve yoğun bakım yatak sayıları oluşturdu. Ülkemizde
hastane ve yoğun bakım yatak sayısının yeterli olmasının ve
şehir hastaneleri ile yeni hastanelerin yapılmış olmasının
pandemi ile başa çıkmada başarının anahtarı olarak sunulduğu
görülüyor. Oysa Kovid-19 olgularının yaklaşık %85'ini
hastaneye yatması gerekmeyen hafif belirtilere sahip olan ya da hiçbir
belirtisi olmayan hastalar oluşturmaktadır. Hastanede yatışı
gereken Kovid-19 olguları buzdağının görünen yüzünü
oluşturuyor. Toplumda hastalığın kontrolüne yönelik etkili
çalışmalar yürütülemediği sürece hastane ve yoğun bakım
yatak sayılarının ya da bunların doluluk oranlarının fazlaca bir anlamı bulunmuyor. Ülkemizde pandeminin üzerinden bir yıldan fazla bir
zaman geçmiş olmasına karşın hastane verileri ve hastanecilik
uygulamaları üzerinden pandemi ile başa çıkma arayışlarının
sürüyor olması düşündürücü olsa gerekir.
Halk sağlığı uzmanı