27 Ocak 2014 Pazartesi

Türkiye'de kanserden korunma çalışmaları ne durumdadır?

Kanser hastalığı ülkemizde ve dünyada en sık ölüme yol açan ikinci hastalık grubunu oluşturuyor.
Bu yazımızda ülkemizde kanser hastalığından korunmaya yönelik etkili çalışmaların yürütülüp yürütülemediğini irdelemeye çalışacağız. Kanser hastalığına bağlı ölümler her geçen yıl artış gösteriyor ve dünyanın bazı ülkelerinde kanser, en fazla ölüme yol açan hastalık grubunu oluşturuyor. Meme, prostat, beyin, non-Hodgkin lenfoma, tiroid, melanoma ve multipl miyolomanın dünya genelinde sıklığının arttığı belirtiliyor. Artış gösteren bazı kanser türlerinin kesin olarak çevresel risklerle ilişkili. (1)

Kansere yol açan riskler şu şekilde incelenebilir:
1) Çevresel faktörler
2) Çalışma ortamıyla ilgili faktörler
3) Beslenme ve yaşam tarzıyla ilgili faktöler
4) Biyolojik faktörler

Bunların faktörlerden hangisinin ne kadar etkili olduğu konusu ile ilgili değişik yaklaşımlar olmakla beraber kanserden korunma çalışmalarının bu risk faktörlerinin kontrolüne yönelik olması gerektiği genel olarak kabul görmektedir. Bu yönüyle kanserden korunmaya yönelik çalışmalar:
1) Çevresel kanserojenlerle etkilenim en az düzeye indirilmesi
2) Çalışma ortamındaki kanserojenlerle etkilenimin en az düzeye indirilmesi
3) Beslenme ve yaşam tarzıyla ilgili risklerin en az düzeye indirilmesi
4) Biyolojik risklerin izlenmesi

Şimdi de bu doğrultudaki çalışmaların ülkemizde ne durumda olduğuna yönelik bilgilere bit göz atalım.

Bir örnek üzerinde incelemek gerekirse kadınlarda en sık görülen meme kanseri oluşumunda etkili olabilen etkenler iyonize radyasyon, tarım ilaçları, yakıtlar, plastikler, deterjanlar, endokrin bozucular, kimyasal çözücüler, pestisidler, benzen vb. olarak sıralanmaktadır. Erkeklerde en sık görülen kanser olan akciğer kanseri ise sigara dumanının yanı sıra dış ortam hava kirliliği, ev içi hava kirliliği, petrokimyasal yan ürünler, metal işleme sıvıları, asbest, silis gibi doğal lifler ve radona bağlı ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla kanserden korunma çalışmalarının bu etkenlerin bütününü kapsar nitelikte olması gerekmektedir.

1. Ülkemizde çevresel kanserojenlerin kontrolüne yönelik çalışmalar

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), 17 Ekim 2013’de yaptığı açıklamada dünyanın her yerinde geçerli olmak üzere ve ilk kez, içindeki bir tek maddeyi değil, bir kirleticiler karışımı olan dış ortam hava kirliliğini de insanda kesin kanser yapan etkenler listesi olan grup 1'e eklemiştir.
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği'nin (HASUDER) soluduğumuz hava sağlığımızı bozan ve kansere neden olan maddelerle kirli hale geldi başlıklı basın açıklamasında ise ülkemizde gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında ve ülke nüfusumuz ele alındığında hava kirliliği ölçümlerinin yetersiz olduğu belirtilmektedir.

HASUDER'in açıklamasında ayrıca ülkemizde bulunan 30 civarındaki kükürt dioksit arıtması olmayan, kül tutucu filtrelerinin yedeği olmayan kömürlü termik santralına onlarca çimento fabrikasına ilave olarak 40’dan fazla kömürlü termik santrale izin verildiği belirtilmektedir. Bu açıklamada sosyal yardım adı altında son derece niteliksiz kül, duman ve kükürt dioksit oranı çok yüksek milyonlarca ton yerli kömürün halka dağıtıldığına da dikkat çekilmektedir. (2)

2. Ülkemizde çalışma ortamındaki kanserojenlerle etkilenimin en az düzeye indirilmesine yönelik çalışmalar

Bu konuda Dr. Coşkun Canıvar'ın Mesleki kanserler: Çalışırken kanser oluyoruz başlıklı yazısındaki bilgiler dikkat çekicidir. Canıvar, kanser hastalarının yüzde 6 -10’unun mesleki nedenlere bağlı kanser olduğu şeklindeki ILO verisinden hareketle her yıl 150 bin kişinin kansere yakalandığı ülkemizde yılda 9 ila 15 bin insanın mesleki kanser tanısı alması beklendiğini belirtmektedir. Oysa ki Türkiye’de bugüne kadar mesleki kanser tanısı almış tek bir işçi dahi bulunmamaktadır. Bu yönüyle Türkiye’de meslek hastalıkları tanı sistemi değerlendirildiğinde tıbbi tanı sisteminin olmadığı sonucu çıkmaktadır. Dolayısıyla ülkemizde resmi kurumlar mesleki risklerden kaynaklı kanserlerin varlığından haberdar değildir. Bu yönüyle kanserle ilgili mesleki risklerin kontrolüne yönelik herhangi bir çalışma yürütülememektedir. (3)

3. Beslenme ve yaşam tarzıyla ilgili risklerin en az düzeye indirilmesi

Ülkemizde obezitenin önlenmesi, fiziksel egzersiz olanaklarının arttırılması, sigara kullanımının azaltılması ve zararlı alkol kullanımının önlenmesine yönelik çeşitli çalışmaların yürütüldüğü bilinmektedir. Beslenme ile kanser gelişimi ilişkisi ile ilgili olarak Tayfun Özkaya'nın Yurt gazetesindeki köşe yazısında çarpıcı bir değerlendirme yapıyor. Özkaya Sağlık Bakanlığı'nın konuyu sadece obezitenin önlenmesi boyutuyla ele almanın çok yetersiz olduğunu belirtiyor. Kanserin önlenmesi için yapılması gereken beslenmenin iyileştirilmesi çalışmalarının "kırmızı eti azaltın, sebze ve meyveyi daha çok tüketin" önerisiyle sınırlı kaldığını belirtiyor. Zaralı kimyasallarla ilaçlanmış ve yoğun kimyasal gübreler kullanılmış sebze, meyve konusuna değinmesi gereken Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı gibi kuruluşlar ise buna hiç değinmiyor. Hatta bu konuda Tarım Bakanlığı yetkilileri "merak etmeyin, her şey kontrol altında" türü açıklamalar yapıyor. (4)

Özkaya'nın aktardığına göre ülkemizde tarım zararlılarına karşı organik yöntemler mücadele etmeye yönelik bilimsel alt yapı bulunmakta. Bazı hekimlerin kurtlu kirazı tercih edin gibi mesajları ise bilimsellikten uzak. Çünkü kirazın kurtlu olması onun ilaçlı olmadığı göstermiyor. Hatta hasattan hemen önce kurtların fark edilmiş olma ve yeni ilaç atılmış olması olasılığını da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu yönüyle ülkemizde beslenme ve yaşam tarzıyla ilgili risklerin azaltılmasına yönelik çalışmaların geliştirilmesi ve etkilerinin ne yönde olacağını zaman içinde değerlendirilmesi gerekiyor.

4. Biyolojik risklerin izlemesi

Biyolojik risklerin izlenmesi açısından ise ülkemizde yürütülen kanser tarama programlarının etkinliğini incelemekte fayda bulunuyor. Bu açıdan 2013 yılında yapılan bir araştırmada 18 yaş üzeri kadınların %65,1'nin hiç kendi kendine meme muayenesi yapmamış olduğu dikkat çekmektedir. (Tablo 1) TÜİK'in 2012'de yaptığı sağlık araştırmasının sonuçları ise kanser tarama programlarının hedef grubunda yer alan kadınların yaklaşık 3'te 2'sinin meme ve rahim kanseri açısından taramadan geçirilmediğini göstermektedir. (Tablo 2, Tablo3)

Tablo 1: 18 yaş üzeri kadınların kendi kendine meme muayenesi yapma durumu (SB, Sağlık İstatistikleri, 2012)


Tablo 2: Hiç mamografi yaptırmayanlar (TÜİK, Sağlık Araştırması, 2012)



Tablo 3: Hiç rahim ağzı sürüntüsü aldırmayanlar (TÜİK, Sağlık Araştırması, 2012)



Kaynaklar:

1.  Liz Armstrong, Guy Douncey, Anne Wordsworth. Kanser, Giriş bölümü, Çev: Erkan Topuz, Alfa yayınları, 2009.
2. HASUDER. Soluduğumuz hava sağlığımızı bozan ve kansere neden olan maddelerle kirli hale geldi başlıklı basın açıklaması http://www.hasuder.org.tr/hsg/?p=2248
3. Canıvar C. Mesleki kanserler: Çalışırken kanser oluyoruz. http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=8806:mesleki-kanserler-calisirken-kanser-oluyoruz-dr-coskun-canivar&catid=152:haberler&Itemid=141
4. Özkaya T. Gıdalar ve kanser. Yurt gazetesi, 06.02.2014.



Anahtar sözcükler

koronavirüs (34) çevre kirliliği (30) Kovid-19 (29) hava kirliliği (22) kanser (22) pandemi (21) iş sağlığı (16) beslenme (12) bulaşıcı hastalıklar (11) salgın (11) kalp hastalıkları (10) pestisid (10) çevrecilik (10) egzersiz (9) içme suyu (9) işe bağlı sağlık sorunu (8) bağımlılık (7) iş kazası (7) kalp krizi (7) koronavirus (7) obezite (7) çocuk sağlığı (7) aile planlaması (6) aşı (6) birinci basamak sağlık (6) diyabet (6) işçi sağlığı (6) yoksulluk (6) cinsel yolla bulaşan hastalık (5) gıda güvenliği (5) işsizlik (5) kısırlık (5) stres (5) ölüm (5) akciğer kanseri (4) astım (4) ekonomik durgunluk (4) grip (4) iş güvenliği (4) otizm (4) rahim kanseri (4) sağlık finansmanı (4) zihinsel işlev (4) Bisfenol A (3) Kuş gribi (3) allerji (3) antibiyotik (3) antidepresan (3) asbest (3) besin zehirlenmesi (3) depresyon (3) doğurganlık (3) erken ölüm (3) gebelik (3) iklim değişikliği (3) iş gerilimi (3) kollesterol (3) korunma (3) kızamık (3) meme kanseri (3) sağlık (3) tedavi (3) verem (3) vitamin (3) yaşam süresi (3) ABD (2) HPV (2) KOAH (2) MERS (2) Suriye (2) akciğer hastalıkları (2) arsenik (2) ağrı kesici (2) cinsel ilişki (2) cinsellik (2) endokrin bozucular (2) eşitsizlik (2) finansal kriz (2) genç (2) gonore (2) hastalık (2) ilaç direnci (2) inme (2) kent (2) kent sağlığı (2) kondom (2) koruyucu sağlık (2) kronik hastalıklar (2) madde bağımlılığı (2) migren (2) nükleer santral (2) okul (2) prostat kanseri (2) romatizma (2) sıtma (2) tarama (2) zoonoz (2) çocuk felci (2) üreme sağlığı (2) şeker hastalığı (2) GDO (1) H7N7 (1) H7N9 (1) SARS (1) akrilamid (1) alkol (1) ambalajlı su (1) aşı karşıtlığı (1) baharat (1) bel soğukluğu (1) benzen (1) beyaz et (1) biber gazı (1) boğmaca salgını (1) cezaevi (1) damar sertliği (1) difteri (1) doğum defekti (1) doğum riski (1) düşük doğum ağırlığı (1) egzema (1) endometriosiz (1) endometrium (1) enfeksiyon (1) erken doğum (1) erken püberte (1) eroin (1) evde doğum (1) gastroşisiz (1) gelir düzeyi (1) genetik hastalıklar (1) hafıza (1) halı (1) hastane (1) hipotiroidizm (1) ilaç (1) ishal (1) istismar (1) iç ortam kirliliği (1) kabakulak (1) kadın sağlığı (1) kadın ölümlülüğü (1) kahvaltı (1) kahve (1) kan kanseri (1) kellik (1) kentsel dönüşüm (1) klamidya (1) kortikosteroid (1) kuduz (1) kuru göz (1) kuru temizlemeci (1) lenfoma (1) maden (1) meme gelişimi (1) mezotelyoma (1) modern yaşam (1) nanoteknoloji (1) neoliberalizm (1) nörolojik hastalıklar (1) parkinson (1) perflorin (1) psikososyal stres (1) psoriasiz (1) ruhsal sorun (1) salmonella (1) sağlık çalışanları (1) sigara (1) silikosiz (1) tek sağlık (1) vaka tanımı (1) yaşlı (1) yaşlı sağlığı (1) özelleştirme (1)